Ülkemiz bugün bir insanlık suçunun acı sonuçlarıyla bir kez daha karşı karşıya kaldı. İnsanlık suçu olarak gördüğümüz saldırılarda şehit düşen tüm güvenlik görevlilerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Anayasa değişikliklerinin gündemde olduğu, tüm toplum kesimlerinden yükselen daha fazla özgürlük, daha gerçek bir demokrasi talebinin yüksek sesle dillendirildiği bu dönemde, böyle korkunç bir saldırının yapılmasını manidar buluyoruz.
Toplumsal herhangi bir talebi ölümün dili olan şiddetle ifade etmeyi, bu taleplerin silah zoruyla kabulünü sağlamaya çalışmayı ve bu yöntemdeki ısrarı, çağdışı ve ilkel bir yöntem olarak gördüğümüzü bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Ölümün diliyle konuşanların karşısında yaşamı savunanlar olarak bu saldırıyı kınıyor, her ne gerekçeyle olursa olsun akıtılan bu kanın kimsenin yararına olmadığını bir kez daha kuvvetle vurguluyoruz. Hangi etnik kökene sahip olursa olsun bu ülkenin yurttaşları, evlatları, vicdanların körleştiği insanlık dışı güç gösterilerinin kurbanlıkları değildir.
Artık bir kangrene dönüşen ve her gün verilen şehitlerle ülkeyi kan gölüne dönüştüren bu sorununun çözüm adresi şiddet değil, demokrasidir, siyaset kurumudur ve Meclis’tir.
Açık bir şekilde anlaşılmıştır ki AKP Hükümeti, Kürt sorununu çözecek güce, programa, kabiliyete, kapasiteye ve iradeye sahip değildir. Hükümetin Kürt sorununa bakışı gündelik olarak değişmekte, aslında çok boyutlu olan terör, sadece “güvenlik” çerçevesine indirgenmektedir.
İcat ettikleri “Kürt Açılımı”nı büyük bir heyecanla duyurdular; açılımın içinin boş olduğu ve bu icadın hiçbir işe yaramadığı kısa sürede ortaya çıktı.
“Güzel şeyler olacak” müjdesini(!) verdiler; ardından “taşımalı adalet” uygulamasıyla çadır mahkemeler kurup savcı gönderdikleri Habur Sınır Kapısı vakıası da kısa sürede hüsrana dönüştü.
Terör örgütüyle resmi düzeyde görüşmeler yaptılar; ama hükümetin geldiği son nokta, Başbakan Erdoğan’ın 12 Haziran seçimlerinde sarf ettiği “Ben olsam Apo’yu asardım” cümlesi olmuştur.
Çözüm üretmekle yükümlü AKP hükümeti çözüm üretmek bir yana, çözüm önerilerine de kulak tıkamakta hatta bu önerileri dile getirenlerden şikâyetçi olmaktadır. Bu durum, hükümetin basiretsizliğinin bir başka göstergesidir.
Dokuz yıldır elindeki tüm iktidar gücüne ve her türlü olanağa rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi’nin hükümetin soruna kalıcı ve gerçekçi bir çözüm önerisi getirdiği takdirde her türlü desteği vereceğini ilan etmesine rağmen AKP Hükümeti, Kürt sorununun çözümünde duvara toslamıştır. Hükümet, bu basiretsizliğinin hesabını tüm Türkiye’ye vermeli ve istifa etmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi azınlık hükümetiyle bu sorunu çözmeye hazırdır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hangi etnik kökenden gelirse gelsin, ortak bir geçmişe ve aynı gelecek perspektifine sahip olduğuna inandığımız tüm yurttaşlarımızı, ülkemizin içine çekilmek istendiği şiddet tuzağına karşı dikkatli, duyarlı olmaya ve birbirine kenetlenmeye çağırıyor, sorunun çözümünde tek adresin ortak akıl ve siyaset kurumu olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.