Bahçelievler Belediye Meclisi Haziran ayı olağan toplantısında söz alan CHP Belediye Meclis Üyesi M. Berke Merter, devlet tiyatrolarının özelleştirilmesiyle ilgili tepkisini dile getirerek, Bahçelievler Belediyesi’nin bu karara uymayıp, tiyatro faaliyetlerini sürdürmesini istedi.
Belediye Meclisi toplantısında konuşan M. Berke Merter, şunları söyledi; “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”der Atatürk. Bahçelievler Belediyesi, tiyatro faaliyetlerine katkıda bulunarak, ilçemizde yaşayan vatandaşlarımızın, sanattan uzak yaşamasına engel olmaktadır.
Tiyatroda zaman zaman hükümeti eleştirisel oyunlar da sergilenmesi nedeniyle; AKP, tiyatroları özelleştirmek istediğini ilan etti. Bunu tek sesli bir toplumu inşa etme projesinin yeni bir halkası olarak görebiliriz. Tiyatroların özelleşmesi demek bundan sonra sadece gelir düzeyi iyi olan insanların tiyatro sanatından yararlanabilecekleri anlamına gelmektedir.
AKP, hepimizin kutsal saymamız gerektiği ”Demokrasi” sayesinde iktidara gelebilmiştir ve Demokrasi sayesinde orada kalabilmektedir. Bu sebeple lütfen sizde anlayın ki Demokrasi “eleştirme özgürlüğüdür” ve bu sanatın özgürlüğünü kapsar. Tiyatrocularımızdan, Boğçan Sözmen bu konuyla ilgili şunları söylemiştir;
“Evet; genetiğimizde “Soytarı”larda vardır. Kutsallarımızı ne karda ciddiye alıyorsak, “Soytarı”lığımızı da bir o kadar ciddiye alır, sahipleniriz. Çünkü asıl zor olan “Soytarı” ı oynayabilmektir, hatta bizzat “Soytarı” olabilmektir. Çünkü “Soytarı” cesur olandır. Komik olmaktan korkmadan komik hale düşürebilendir. Aynadır, krallara, sultanlara en sert sözleri söyleyebilen, onları en sert eleştirebilendir. Herkesin el pençe divan durduğu yerde tahtların koluna, arkalığına ayağını basabilmektir. Ensesine şaplak, sırtına yumruk yese de, aşağılasa da, hoş görülse de, tüm saygınlardan daha açık sözlü, daha yalın ve gerçek olabilmektir. Bir anlık öfkede muktedirin (ya da maşalarının) eliyle kellesinin gidebileceğini bile bile sivri dilinden, karşısındakinin burnuna doğru uzanıp salladığı parmağından vazgeçmemektir. Sözün özü cesurdur, sağduyuludur ve mutlaka eleştireldir.
Kutsalların saygınların yanında olmak kolaydır. Orada olmak itibarlıdır, korunaklıdır, konforludur. Hiç bir şey değilse bile tehlikesizdir. Zaten herkesiz (birazda zorunlu ve güdümlü olarak) saygı duyduğu, tartışmaktan bile uzak durduğu yerdir. Değersiz midir kutsalların, egemenlerin civarında olmak? Hayır. Bir tercihtir ve akıl, sağduyu kenara bırakılmadığı sürece saygıdeğerdir. Ama bir o kadarda kolaydır.
Oysa “Soytarı” olmak ZORDUR. “Soytarı”nın sivri dilline katlanmanın, eleştirilerinin etkisini yumuşatmanın, dile getirdiği gerçekleri perdelemenin en kolay yolu, onu ciddiye almıyor gibi görünmektir. “Soytarı”yı aşağılamaktır. Gerçekleri söylediği içten içe gayet iyi bilinirken, o sözler muhatapların ruhlarına derinlere bir iğne gibi batarken, sözlerine şaka, zırva, deli saçması gibi kılıflar uydurulmaktadır. Daha olmadı zorbalaşıp susturmak, hatta yok etmektir.
Dedim ya tehlikeli ve zor bir iştir “Soytarı” olmak. Ve biz tiyatrocular kutsallarımızı, değerlerimizi, saygın kültürel geçmişimizi ve saygın atalarımızı ciddiye alıyorsak, ”Soytarı”lığımızı da o kadar (hatta bezen daha fazla) sever ve ciddiye alırız. Çünkü ancak doğrudan doğruya doğruyu söylediğimizde kendimizi bilebileceğimizi, insanlığın “kendini bilebileceğini çok iyi biliriz. Bu aslında görevimizin en kutsal en asal parçasıdır. Seyircinin ve kenardan izleyenin dili olmaktır “Soytarı”lık. Onun için en çok seyircilerimizden bekleriz yanımızda olmalarını, gerekirse korumalarını. Çünkü hepimize çok gerek “SOYTARI” lar.
Bu sözler üzerine hepiniz dikkatlice bir düşünün. Lütfen; Partinizin tiyatroları özleştirme politikasına uymayın ve belediye tiyatromuzu da bırakmayın. Tiyatrocularımızın sakın ola sanatsal özgürlüklerini de kısıtlamayın. Tiyatroya, sanata sahip çıkın çünkü bu Demokrasiye de sahip çıkmak anlamına gelir. Bir toplumun hayat damarlarından birinin kopmasına izin vermeyin.”