Biz bize yeteriz!


Benim halkım bu kadar saf olmamalı. Kader deyip, kadere suç atanlara, kendisine bunları yaşatanlara artık inanmamalı…

Binaların yaklaşık yüzde 20’si deprem nedeniyle kalanı da binanın yapısal sorunları, eksikleri nedeniyle yıkılıyor. Odaların, mühendislerin denetim yetkisinin ellerinden alınması, meslek örgütlerinin anayasaya aykırı düzenlemeler ile denetim yetkisinden uzaklaştırılması bizi bu hale getirdi. Yaklaşık bir haftadır genci yaşlısıyla kalbimiz deprem bölgesindeki on ilde atıyor. Ne doğru düzgün yiyebiliyor ne de uyuyabiliyoruz. Onlar molozların, inşaatın altında soğukta yatarken… 

Ülkece kaygılı olduk, bu tarz yöneticiler yüzünden. Artık kimseye güvenmez olduk. Nasıl olmayalım ki yeni yapılan binaların, kamu binalarının, hastanelerin kâğıttan yıkılır gibi yıkılışını gördükten sonra. Denetim firmalarının parasını, müteahhitler verdiği için bu problemler çözülecek gibi değil.

Ders almıyoruz…
Lütfen bütün inşaatlar bir dursun… Tarafsız, kimsenin adamı olmayanlar gelsin, bu inşaatları denetlesin.  İstanbul’a ihanet ettik diyenlerin aksine vicdan sahibi, sorumluluk sahibi kişiler denetlesin. Yoksa artık bir süre kimse ev, bina almasın, dursun bu sektör. 

Ülkenin en büyük sorunu kurallara, kanunlara uymaması. Bunları uygulayacak tarafsız hukuk sistemi ve adaletli hukukçular olmalı. Kamu gözetim denetçiliği gibi her sektörde denetim olmalı.
Enkazdan kaç çocuk, kaç bebek çıktı annesini, babasını yitirmiş. Kaç ceset, kaç yaralı çıktı…

Kızılay’a güvenirdik. Bir şey olursa hemen gelir yaralarımızı sarar derdik. Bir hafta olmuş depremzedeler hâlâ çadır, battaniye istiyor. Burada da yine bir kaygı sahibi olduk…

İklim krizi ile yaşadığımız, yaşayacaklarımız ve afetler için bir Bakanlık oluşturulmalı. Gelecek nesillerimiz için çalışmalar yapmalı. Yoksa tabi ki yüce Türk halkı, yaşadığı, yaşadıkları her ne olursa olsun hemen toparlanır, yaralarına ilaç, merhem olur, aşını ekmeğini paylaşır. Türk olduğundan gurur duyar ve dünyada kendi kendine yeteceğini bilir.