Ekonomi sebep değil sonuçtur!


Şimdilerde ununu elemiş, eleğini asmış; emeklilik hayatı yaşayan eski solculardan kim kaldı denilebilecek bir dostum var. Geçenlerde bir sohbetimizde şöyle dedi “Sosyalizm belki kapitalizme karşı kazanamadı ama işçi sınıfına hafta sonu tatili, fazla mesai, kıdem tazminatı gibi haklar kazandırdı.” Bunu duyunca aklıma bizim Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerimiz geldi. Sahi konu ne aşamada hatırlıyor musunuz?
 
Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine 2005 yılında başlamıştık. 2016 yılından itibaren ise sürecin tıkandığını söylemek yanlış olmaz. Açılan 16 başlıktan sadece biri kapatıldı, 15 başlıkta ise görüşmeler devam ediyormuş. Daha açılmamış, açılmayı bekleyen 17 dosya daha var.
 
AB’ye girmek iyidir, girmemek daha iyidir; AB’yi yok hükmünde saymak çok daha iyidir (!) Konumuz bu değil. Konunun amacına ya da neticesine değil, sürecine değineceğim.
 
İğneyi kendimize batıralım
The Economist İntelligence Unit (EIU) araştırmacı ve uzmanlardan oluşmuş araştırma ve danışma kurumudur. 1946 yılından beri Demokrasi Endeksi gibi dünya genelinde genel kabul görmüş araştırma sonuçları yayınlıyor.
 
EIU’nın Demokrasi Endeksine göre 2006 yılında 5,70 puan ile 167 ülke arasında 88.sıradayken, 2021 yılında ise 4,35 puan ile 103. sıraya geriledik.
 
Bu süreçte başka neler değer kaybetti dersiniz?
*Kişi başı milli gelirimiz 11.000 Dolardan, 8.000 dolara geriledi.
*Doğrudan yabancı yatırım oranı %50 azaldı.
*Enflasyon TUİK’e göre %78, ENAG’a göre ise %175 seviyesine fırladı.
*2006 yılında 221 olan Ülke Risk Primi şimdilerde 900 puanın üzerinde.
*2002 yılında Türkiye’nin faiz giderleri 51,9 milyar lira iken, 2021 yılında faiz giderlerimiz 180,9 milyar liraya yükseldi.
 
Dış güçler değil, İç güçler
Yasama kendi koyduğu kuralları yürütür, yürütme de yürüttüğü kuralları kendi koyarsa ve yargıda adalet kaybolur ise demokrasinin gelişiminden bahsedemeyiz. Sosyal, siyasal ve hukuksal alt yapımızda yaşadığımız her gerileme ekonomik anlamda çok daha büyük bir kriz olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemize kaynak gelmiyor, yüksek faiz ile borçlanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü para güveni seviyor.
 
Biz duygusal bir milletiz. En rasyonel kararlarımızı bile duygusallıktan tam olarak arındırmakta zorlanıyoruz. O yüzden yaşadığımız ekonomik sorunun kaynağı olarak gördüğümüz dış güçlere(kimse artık o güçler) çuvaldızı batırıyoruz.
 
İğneyi de kendimize batırma zamanı gelmedi mi?