Kentsel Dönüşümde Yatay Mimari


Kent kimliğinin oluşumunda en önemli faktörlerden ilki; yapıların yüksekliği ve bununla beraber ortaya çıkan yeşil alan sorunundan ibarettir. Maalesef son yıllarda artan nüfus yoğunluğu inşaat sektörünün bitmek bilmeyen iştahı ve toplumun birikim odaklı yaşam tarzı yeşil alanların azalmasına ve çoğu zaman bitişik nizam diye adlandırılan yapılaşmanın neticesinde maalesef ağaçlarımız ya ortadan kalkmış ya da binaların gölgesinde kalmıştır.
 
Oysa yaşanabilir bir kent modelinde BİNALARIN GÖLGESİNDE KALAN AĞAÇLAR DEĞİL AĞAÇLARIN GÖLGESİNDEKİ EVLERDE yaşanan bir yaşam biçimi diye tanımlar ve şehirlerimizin planlamasını bu tarzda sürdürürsek yarınlara daha güzel umutlarla bakar ve sağlıklı, mutlu ve başarılı nesiller yetiştirmeye katkı veririz.
 
Bunu başarmak için öncelikle şehir planlaması yaparken evimizi, bahçemizi, sokağımızı ve sosyal alanlarımızı planlayarak yaşanabilir bir şehir ortaya koymalıyız. Aksi halde köyden kente göç etmiş olan toplum sağlıksız ve plansız kentleşme sebebiyle daimi göçe devam etmektedir. Aileler büyüdükçe göç devam edecektir.
 
Yatay mimari sözde kalmamalı ve evlerimiz gölgelerinde kaybolan ağaçların arasında olmalıdır. Bunu her birimizin ve gelecek nesillerin hak ettiğini düşünüyorum.